20 Temmuz 2008 Pazar

İbrahim Kendirci


(21 yaşında) İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı 3. sınıf öğrencisi… Osman Sınav’ın “Pars: Kiraz Operasyonu”nda Volkan karakterini oynadı. “Kavak Yelleri”nde romantik genç Deniz’i canlandıracak olan Kendirci, “Pars’ta uyuşturucu kullanan, serseri bir genci oynadım. Bu dizide ise beni temiz kalpli, romantik bir genç olarak izleyeceksiniz. Bu iki farklı karakteri aynı yıl içinde canlandırmaktan dolayı çok mutluyum” diyor. Liseyi Antalya’da okuyan İbrahim’in 3 yılı aşın süredir de bir kız arkaşı var. İlk aşkım dizisinde, Türk Telekom ve Caramio reklamlarında da rol almış.
Arkadaşlar İbrahim Kendirci hakkında bilgilerinizi ve yorumlarınızı buraya ekleyebilirsiniz. Ne yazıkki internette hakkında fazla bilgi yok. Sadece Pars Kiraz Operasyonu filminde rol almış daha önce.

Sigaranın yararları

Sigara içeni köpek ısırmaz; çünkü yanında baston taşır
Evine hırsız girmez; çünkü sabahlara kadar öksürür.
Üzerine sinek konmaz; çünkü buram buram nikotin kokar.
Fazla yorulmaz; çünkü yorulunca tıkanacağını bilir.
Yürümek için zorlanmaz; çünkü tekerlekli iskemlede gezdirilir.
İhtiyarlamaz; çünkü genç yaşlarda sevdiklerine kavuşur
Yüzlerine renk gelir; çünkü dişleri ve bıyıkları sapsarı olur.
Vücutları bir kuş gibi hafifler; çünkü ileri dönemdeki dolaşım bozukluğundan ötürü önce parmakları, sonra da el ve ayakları kesilir.

Çamaşır makinesinin tarihi

Modern teknolojinin öncesinde çamaşır yıkamak hiç de sanıldığı kadar kolay, sıradan bir iş değildi. Çamaşır yıkamak, en az iki günlük, uzun bir uğraş gerektiriyordu.Çamaşır yıkamak için mutlaka hazırlık yapılması, bir gün önceden meşe odunu külünün bir gaz tenekesinde ya da kazanda iyice kaynatılması gerekirdi. O su ateşten indirilip dinlenmeye bırakılırdı. Küller iyice dibe çöküp, su tamamen berraklaşırdı. Çamaşıra başlanacağı zaman ocakta kaynayan su ile soğuk küllü su, uygun miktarda (genellikle bir tas küllü suya iki tas sıcak su), leğende karıştırılır: bu su ve sabunla çamaşırlar yıkanırdı.Küllü su ile çamaşır yıkamanın zorluğu sadece harcanan zaman ve emekten ibaret değildi; kaynar su, küllü su, kimilerinin buna eklediği soda ile çamaşırların kirini çıkarabilmek için iyice çitilemek, çamaşır yıkayanların ellerinde ağır tahribat yapardı.1858’de Hamilton E. Smith, Amerika’nın ve tabii ki dünyanın ilk mekanik çamaşır yıkama cihazının patentini aldı. İlk çamaşır makineleri büyük bir kutu biçimindeki tekne içinde dönen çarklardan ibaretti. Teknenin yanındaki kol elle çevrildiği zaman içindeki çarklar da dönerek sudaki çamaşırları karıştırır, kirlerini akıtırdı. Ancak bu makineleri kullanmak neredeyse çamaşır tokaçlamak kadar zor bir işti.1908’de, Amerikalı A.J. Fisher elektrik motoru ile çalışan bir makine geliştirildi. İlk motorlu çamaşır makinelerinin çoğunda teknenin ortasına hem yukarı-aşağı hem de sağa-sola hareket eden bir mille tutturulmuş karıştırıcı, çamaşırları da çevirerek sabunlu suyun aralarından geçmesini sağlar ve çamaşırları yıkardı.Yüzyılın ortalarında bir İngiliz firması karıştırıcıyı teknenin iç kenarına yerleştirmiş, bir pervane hızıyla dönen karıştırıcının çamaşırlara değmeksizin yalnızca suyu şiddetle karıştırarak, su içinde alabora olan çamaşırların yıkanmasını sağlamıştır. Bu teknoloji, teknik özellikleri son derece gelişmiş günümüz otomatik çamaşır makinelerinin ilk örneğidir.Otomatik çamaşır makineleri sadece bu hızlı dönüşle çamaşırları yıkamakla kalmaz. Makine önce yıkanan çamaşırların suyunu sıkar. Ardından teknenin içinde büyük bir hızla döndürülen çamaşırlar, santrifüj (merkezkaç) gücüyle sularını kaybeder ve kısa süreli bir havalandırmadan sonra ütülenecek kadar nemli bir hale gelirler.Türkiye’de ise çamaşır makinesine talep 1950’lerde kendini hissettirmiş, 1959’da Arçelik, bir yıl sonra Profilo üretime başlamıştır. Bugün 18 şirket bulunan sektörde üretimin %53’ü bu iki firma tarafından gerçekleştirilmektedir. Rekor satış 1979’da 313 bin makine ile gerçekleştirilmiştir.Bugün artık çamaşırları kir ve lekelerden arındırmak için bilinen tüm maddelerden daha etkili olan deterjanlar, giysilerimizin ömrünü uzatan yumuşatıcılar, hoş kokulu temizlik ürünleri ve gelişmiş çamaşır makineleri sayesinde, çamaşır yıkamak için harcadığımız zaman birkaç dakikadır

Özcan Deniz

Özcan Deniz Kimdir, Özcan Deniz Biyoğrafisi, Özcan Deniz hayatı, HakkındaFantezi müziğinin genç yorumcularından Özcan Deniz, 1972 yılında Ankara'da doğdu. Sanatçı, 1977 yılında ailesiyle birlikte Aydın'a yerleşti. Erken yaşta okumayı bıraktı ve müzikle uğraşmaya karar verdi. 13 yaşındayken İzmir'de şarkı söylemeye başladı ve 16 yaşında Antalyada şarkı söyleyerek tüm ailesini geçindirecek parayı kazanmaya başladı. 17 yaşında İstanbul'a geldi ve burada bir süre pavyonlarda çıktıktan sonra 18 yaşında Almanya München'e gitti. Yaşar Yağmur'la tanıştı ve böylece Yine Ağlattın Beni adını taşıyan ilk albümünü çıkardı. Almanya'da 3 yıl kaldıktan sonra İstanbul'a döndü. Burada Hilmi Topaloğlu ve Mahsun Kırmızıgül ile tanıştı.İlk albümü olan"Meleğim" piyasaya çıktığında büyük tirajlara ulaştı. Sanatçı bunun dışında "Beyaz Kelebeğim" ve "Yalan mı" isimli albümlerinde de hedeflenen tirajlara ulaştı. Fakat askerlik nedeniyle müziğe 3 yıl ara verdi. Askerliğinin bitişinden sonra tekrar İstanbula gelerek albüm ve dizi çalışmalarına başladı. "Çoban yıldızı" ve "Aslan gibi" albümlerini çıkardı. Albüm çalışmlarının yanında televizyonlarda da oynayan sanatçı Aşkım Dağlarda Gezer dizisi ile oyunculuk hayatına başladı. 2002 yılında hem müzik hem dizi alanında büyük bir başarı yakaladı. Asmalı Konak dizisinde Ürgüp'ün en zengin ve en büyük ağası olan Seymen Ağa karakterini canlandırdı ve bu dizi Türk televizyon tarihinin en çok reyting alan dizisi oldu."Leyla" albümündeki şarkılarıyla da çok konuşulan sanatçı, 2003 yılında vizyona giren, senaryosunu Levent Kazakın yazdığı, aralarında Ali Poyrazoğlu, Yavuz!Bingöl, Pelin Batu, Özlem Tekin, Mehmet Günsür, Levent Kazak, Athena topluluğunun solisti Gökhan Özoğuz, Seray Sever gibi sanatçıların yer aldığı ve Çanakkalede kısa dönem bedelli askerlik yapan birliğin başından geçen ilginç maceraları ve askerlik yaparken gerçek hayatla tanışmalarını konu alan O Şimdi Asker adlı sinema filminde başrol oynadı.

YAPRAK DÖKÜMÜ’NÜN GÖZÜYAŞLI KIZI FİKRET YANİ BENNU YILDIRIMLAR YENİ FİLMİNDE ÖYLE BİR KARAKTERE BÜRÜNECEK Kİ!..


Bennu Yıldırımlar, Köksal Engür ve İsmail Hacıoğlu, Raşit Çelikezer'in filmi 'Gökten Üç Elma Düştü'de buluştu.

Bir milyon dolarlık bütçesiyle dikkat çeken filmde yolları cinayetle kesişen bir hırsız, bir fahişe ve emekli bir astsubayın öyküsü anlatılıyor.Yaprak Dökümü’nün güzeli Bennu Yıldırımlar filmde talihsiz bir fahişeyi canlandıracak…

Köpeklerin Tarihi


Kaliforniya'nın Kato kızılderilelerine göre,Tanrı Nagaicho dünyayı yaratmış.Önce gökyüzünün dört köşesine sütunlar yerleştirerek gökyüzünü yukarıya kaldırmış ve böylece yeryüzünü açmış.Sonra bu yeni dünyada bir geziye çıkmış ve onu dolduracak şeyler yaratmış.
Efsaneye göre erkek ve kadınlar topraktan yapılmış.Nagaicho ayağı ile toprağa sürttükçe dereler ve ırmaklar oluşmuş ve herbir hayvan yaratılarak dünya üzerinde yerine konulmuş (yani köpek dışında herbir hayvan).Hikayenin hiçbir bölümünde Tanrı Nagaicho'nun köpeği yarattığından söz edilmiyor.Aslında Nagaicho dünya üzerindeki gezisine başladığında her zamanki gibi yanına köpeğini de almış.Çünkü tanrı nın hep bir köpeği varmış.Herhalde Kato'lar için bir insanın köpeksiz yaşayabileceği düşünülemiyordu.Köpek herzaman vardı.Dünya yaratıldıktan sonra köpek sahibinin yanında yürümeye devam etmiş,etrafı koklamış ve Nagaicho'nun sözlerini dinlemiş;"Bak bu deredeki su ne kadar temiz.Tüm diğer hayvanlar onu bulmadan önce sen biraz içmek istemezmisin?" Bir süre sonra ikisi birlikte kuzeye yürümüşler.Tanrı ve köpeği.
Köpek ve onun çok büyük bir olasılık ile atası olan "Kurt" (Canis Lupus) un geçmişi tam olarak açıklanamamıştır.Fakat birçok biyolojist köpek ve kurt'un atası olarak ilkel etobur olan ve "Miacidis" (Miacis)olarak adlandırılan ağaçta yaşayan hayvanı kaynak göstermektedirler.Bu hayvan hemen hemen kediden daha büyük idi,bacakları kısa,vücudu,dik kulakları ve kuyruğu bugünkü köpekten çok daha uzundu.Miacis günümüzden 52.000.000 yıl önce Eyosende yaşamışdı.Bu hayvan iki köpek dişine sahip olduğu için bugünkü kurt, köpek ve ursidae (ayılar) ve felidae (kediler) in atası sayılıyor. Bugün "Miacidis" soyundan gelen hayvanları sansar,gelincik olarak kısa boyda uzun yapılı ve etobur olarak görmekteyiz.
Kurtların ataları "Paleocene" çağda bundan 60.000.000 - 30.000.000 önce gelişmeye başladı.Köpek ve kedigiller iki ayrı familyaya ayrıldılar.İlk olarak "Oligosen Çağı" nda köpeğe benzer ilk yaratık "Cynodictis" 12.000.000 yıl önce kedi ve köpeğin birbirinden ayrı olarak gelişmeye devam ettiği dönemde görülmeye başlandı.."Cynodictis" iki türe ayrılmış idi.Bunlardan birincisi sırtlana çok benzeyen ve kedimsi özellikler taşıyan "Cynodesmus"; ve kurtlar ile köpekler-çakallar ve tilkilerin diğer bir atası "Tomarctus".
Kurtların ise bundan 2.000.000 - 3.000.000 yıl önce ortaya çıktığı sanılmaktadır.İlk gri kurt (Canis Lupis) Asya ve Euroasya da Pleistocene çağının ilk zamanlarında görüldü."Korkunç Kurt" olarak adlandırılan (Canis Dirus) ise gri kurttan daha büyük ve güçlü idi bugünkü modern kurt'a oldukça benzemekle birlikte 1.5 metre uzunluğa ve 50kg ağırlığa sahipti.Çene yapısı bugünkü kurttan daha büyük ve geniş idi,bununla birlikte daha kısa bacak yapısına sahipti ve muhtemelen bugünkü kurt kadar hızlı koşamıyor idi.Bu iki tür 400.000 yıl kadar birlikte yaşadılar.Bundan 16.000 yıl önce muhtemelen iklimde yer alan değişikliğe bu tür uyum sağlayamadı ve aynı zamanda bu iklim değişikliğinden av hayvanlarıda etkilendiğinden zamanla bu türün yeryüzünden silinmesine zemin hazırladı.Tarihimizden 7.000 yıl kadar önce ise "Gri Kurt" (Canis Lupis) günümüzün ilk kurt ve dolayısı ile köpeklerin yaratıcısı olarak kuzey Amerika'da yerini aldı.
"Canidae" (Latince Köpekgiller anlamına gelmektedir.) ailesindeki yeniden yapılanma ise bundan 15.000 yıl önce "Gri Kurt" ve "Kır kurdu" nun hayatta kalması ile sağlandı."Korkunç Kurt" ise artık hayatta değildi.Paleontolojistler bu üç türün evrimleşmesini çok ilginç bulmaktadırlar.Bu üçtür aynı yerde,aynı zamanda olmasına rağmen herbiri "Canis" dünyasında farklı gelişim izlemiş idi.Tek bir tür diğerleri üzerinde kesin etki bırakmamışdı.
Köpeğin evrimleşmesi ise hala ayrı bir tartışma konusudur.Bazı uzmanlar köpeğin kesinlikle kurtdan türediğine inanırken diğerleri köpeklerin atasının yalnızca kurt değil, birkaç değişik hayvan olduğunu belirtiyorlar.Amerika'da memelilerin geçmişini araştıran kurum (American Society of Mammologist ) köpeğin kurtdan türediğini ve kurdun bir alt türü yani "Canis Lupus" familyasından olduğunu söylemekte ve bunu köpeğin kurt'a çok benzeyen genetik yapısına bağlamaktadır.
Bugünkü köpek ırklarının ortaya çıkması ise yıllar süren bir seleksiyonun ürünüdür.
İnsanoğlu - Kurt - Köpek ve Kurtun İnsanoğlu Yaşamı Üzerindeki Büyük Rolü.
İnsanlarla,kurtlardan türemiş olan köpekler arasındaki bağlılık,insanoğlunun yazıyı buluşundan;yani Tarih çağının başlangıcından daha eskidir.Bu yüzden insanlar ile kurtların ne zaman biribirlerine ne zaman rastladıklarını birbirlerine ne zaman ilgi duymaya başladıkalrını bilmiyoruz.Ancak ekoloji ve etnoloji uzmanlarının ortak görüşlerine göre insanlar ile kurtlar ilk kez 20.000 yıl önce "Mezolotik çağ" da Avrasya ve Kuzey Amerika kıtalarının buzullarla kaplı bölgelerinin güneyinde yer alan geniş kırsal alanlarda dolaşan ve çift tırnaklı hayvanları avlarken karşılaşmış olmalıdırlar.
İnsanlar ile kurtlar,sanıldığına göre birbirlerinin atrıklarıyla beslenirken,sonraları birlikte yiyecek aramaya başlayıp,birbirinin avladığını diğerinin saldırarak çalması alışkanlığını edindiler.
Alman Biyolog John Allman "Evrimleşen Birimler" (Evolving Brains) adlı kitabında kurtu evcilleştirmenin modern insanın gelişiminde çok önemli bir devrim olduğunu öne sürdü.Biyolog Almann yaklaşık 135.000 yıl önce modern insanın atası "Homo Sapiens" in günümüzdeki köpeklerin atası olarak kabul edilen yabani kurtları evcilleştirdiğini,bununda ona diğer insan türlerine karşı üstünlük sağlamasına yol açtığını belirtti.
Almann'a göre 140.000 yıl önce dünya üzerinde insan cinsinin üç türü yaşama savaşı veriyordu.Bunlardan "Homo Sapiens" vahşi kurtlarla geliştirdiği ittifak sayesinde rakipleri "Neandertal" insanı ve "Homo Erectus" a karşı kesin üstünlük sağladı.İşin ilginç yanı Avrupa'da yaygın olarak Neandertallerle Asya'da yaygın olan "Homo Erectus" kurtların en başarılı türü "Canis Lupus" ile aynı yaşam alanlarını paylaşıyorlardı.Ama kurtları evcilleştirme başarısını,140.000 yıl önce kurtların yaşamadığı
Afrika'dan dünyanın diğer bölgelerine yayılan "HomoSapiens" gösterdi.Kurtları ilk kez Avrupa ve Asya'da tanıyan "Homo Sapiens" o günden bugüne süren bir insan - hayvan dostluğunun temelini de attı.
Kurtların dayanıklıkları,keskin koku alma ve işitme duyularının yardımıyla "Homo Sapiens" daha iyi bir avcı haline geldi,yırtıcı hayvanlardan daha iyikorundu ve daha önce girmeye korktuğu vahşi coğrafyalarda hayatta kalabilme şansına sahip oldu.Modern insanın ataları,evcilleştirilmiş kurtlar sayesinde,rakip türlerin aleyhine dünyanın her kçşesine yayılmayı başardı.
Almann, kurt'la insanın yeryüzündeki en gelişmiş iki memeli türü olduğuna dikkat çekiyor.Kurdukları başarılı ittifakın sırrını şöyle açıklıyor.
"Bu iki memeli türü,benzer toplumsal davranışlar gösteriyor.Birçok memeli hayvanda yavruların bakımı yalnızca annenin sorumluluğundayken,kurtlarda tıpkı insanlardaki gibi çoçukların yetiştirilmesiyle bütün topluluk ilgileniyor.Kurt sürüsü ava çıktığında,aynı ilkel insan toplıuluklarında olduğu gibi bir dişi kurt yuvada kalarak tüm sürünün yavrularına bakıyor."
Uzun zaman süreci içinde kurtlarla ilgili bir takım yararlı bilgiler edinen insanlar,yakaladıkları kurt yavrularını kendi obalarında yetiştirip beslemeye başladılar.Bu yavrular keskin koku alma duyularıyla iz sürerek,kovalayarak,hatta yakalıyarak avcılara avlanmada yardım edebiliyorlardı.Daha sonra ise bu kurtlardan bazılarının iyi alıştıklarında yabani sürülerini belli bir yöne doğru sürebildikleri,sürüden birkaç hayvanı ayırabildikleri,kesim zamanına kadar hayvanlara bekçilik edebildiklerini gördü.
Uzmanların ortak görüşleri köpek türünün evcilleştirilen ilk hayvan türü olduğu;daha önemlisiidiğer hayvanların evcilleştirilmelerinde de köpeklerin temel bir rol oynadıkları yolundadır.Arkeolojik bulgulara göre,evcilleştirilen ikinci hayvan türü "Ren Geyiği" dir.Yine uzamanların kanısınca,insanoğlu Ren Geyiklerini daha sonraları "keçileri","koyunları","sığırları","domuzları" vb, hep önceden evcilleştirdiği köpeklerin yardımıyla yakalamış,evcilleştirmiş ve üretebilmiştir.
Tarım ve hayvancılık bugün de insanoğlunun binlerce yıllık yaşamında en önemli iki aşama olma özelliğini koruyor.Hemen hemen aynı sıralarda ortaya çıkan bu iki gelişme,o çağdaki insanların çevre koşullarında meydana gelen büyük çarptaki olumsuz değişmelere karşı bulduğu çok başarılı çözümdür."Mezolotik Çağ" ın sonlarına doğru,hava koşulları değişerek sıcaklık arttı.Buzullar eridi insanların özgürce dolaştıkları geniş tundralar sık ormanlık alanlara dönüştü.Bu durumda atalarımız için bir yerden diğerine gitmek ve avlanmak zorlaştı.Gerçi insanoğlu köpekleri evcilleştirmeseydi de "Mezolotik Çağ" sonrasının rutubetli ortamına uyum sağlamak için başka çözüm yolları bulabilirdi.Ancak bu durumda insanlığın bugünkünden bütünüyle farklı bir yaşam ve kültür biçimine yönelmiş olacağı da hemen hemen kesindir.
Genetik yönden insanlar "Primatlar" a yakın oldukları halde köpekler "Rakun-Ayı" grubundandırlar.Bununla birlikte,davranışları ve yaşadıkları çevre ile ilgili bilgiler göz önüne alınırsa;insanın ve köpeğin birbirlerine,başka hayvanlara göre,çok daha fazla benzedikleri sonucuna varılabilir.Her ikisi de tüm memeliler arasında,farklı koşullara fiziksel bakımdan en iyi uyabilme ve en ileri düzeyde eğitilebilme özelliklerini taşırlar.Her ikiside (Bitkisel-Hayvansal kökenli) hemen her besini yiyebildiklerinden her yerde yaşar,iklim-çevre-besin kaynakları v.b yönlerinden çoğu memelileri olumsuz etkileyen koşullardan zarar görmezler.
İnsan da, köpek de yapıları bakımından herhangi bir yaşam biçimine göre "uzmanlaşmış" özellikte olmadıkları gibi;genetik yönden de esnektirler.Yani "temel yapısal özellikleri" belirgindir,ama bir takım "ek özellikler" gerekli koşullara göre temel yapıya eklenebilir veya çıkartılabilir.Örneğin "Homo Sapiens" türünün ilk birbirlerinden çok farklı ırklarının bulunmasına karşın,bizlr bu durumu "Tüm insanlar aynı soydandır ve kardeştir" deyimiyle benimseriz.Aynı şekilde "Canidae Ailesi" de kurt.çakal ve köpek gibi birbirinden farklı görünüşteki türkleri kapsar,ama aslında bu üç tür de tıpkı insan ırklarında olduğu gibi aynı genetik özeilliklere sahiptir.Yani bu türlerin hepside kendi aralrında ürüyebilir ve sonuçta üretken olan yavrular doğurabilirler;yapı olarak da birbirlerine benzerler.Sunuç olarak "Canidae" ailesi arsındaki farklılıklar,Kafkasya yöresinde yaşayan uzun boylu insanlarla Afrikalı cüce Pigmeler arasındaki farklardan daha fazla değildir.
İnsanlar ve köpek soyları birbirlerini ilk kez tanıdıkları eski çağlarda bile,kendi toplulukları içindeki farklı yetenekli üyeler arasında birlik oluşturmaya önderlik etmeye veya buyruk altına altına girmeye koşullanmış bulunuyorlardı.Bunun sonucu olarak örneğin bir insan toplulluğu içine alınan yavru kendi sürüsünün önderine boyun eğermişçesine bir insan önderin buyruğuna kolayca girebiliyordu.
Topluluk biçiminde yaşayan tüm hayvanlar gibi insanlar kendi aralarında,iletişimle anlaşırlar.Ayrıca bu iletişim yöntemi de temelde her iki cins için ortaktır.Sesler ve hareketler.... Gerçi biri diğerinin "dilini" tam olarak öğrenebilmiş değildir; ne varki,aralarında geliştirmişl oldukları "Homo-Canis" diliyle duygularının hemen hepsini,bigilerin ise çoğunu karşılıklı olarak birbirlerine iletebilmektedirler.Balinaların "şarkıları " ile şempanzelerin "imgeleri" bir yana bırakılırsa farklı türler arasında en gelişimiş iletişim,insanla köpek arasında olandır.
Biz insanların köpeklere karşı duyduğumuz ilgiyi doğuran bir başka etken daha var;ancak önemine karşın bunun açıklaması pek kolay değil;çünkü bu konu somut ve fiziksel olmaktan çok,soyut ve fizik-ötesi alana giriyor.İnsan oğlu kendi varlığının bilincine erdiğinden buyana başka hayvanlara ilgi ve yakınlık duymuş,hayvanlara bağlanmak,duygusal ve kültürel yüceliğin simgesi olagelmiştir.İnsanlar evlerinde ve yakın çevrelerinde besledikleri hayvanlar,karıncadan,file kadar pek çok çeşitlilik gösterir ama bu geniş yelpazenin içinde köpekler her zaman önde gelmişlerdir.
Bu yakınlığın başlangıcı ile ilgili olarak "Yumurta mı tavuktan,yoksa tavuk mu yumurtadan çıkar?" sorusuna benzeyen bir soru var ki,yanıtı kesin olarak bilinmiyor.Acaba ilk insanlarda önce hayvan sevgisi mi ortaya çıktı,yoksa atalarımız önceden köpeklerden yararlanmak için onları evcilleştirdiler de,sonradan buna dayalı olarak mı hayvan sevgidi doğdu.?
Hayvan sevgisi nasıl ortaya çıkmış olursa olsun,arkeolojik bulgulara göre günümüzden 5.000 yıl,hatta daha önce Avrasya,Afrika ve Kuzey Amerika'daki "Neolotik Çağ" köylerinde insanlarla köpekler birarada yaşıyor;o dönem insanları köpeklerden avcılık,çobanlık,iz sürme hatta yük taşıma-çekme gibi işlerde yararlanıyorlardı.Bütün bunlara ek olarak köpekler,insan ların besin artıklarını yiyerek bir çeşit çöpçülük yaptıkları gibi,kendileri de besin kaynağı oluşturuyorlardı.
Birbirlerinden uzakta ve ayrı ayrı yerlerde bulunan" Neolotik Çağ " köyleri o dönemde her halde birer "genetik labaratuvarı" işlevi görmüş olmalıdırlar.Buralarda yaşayan atalarımız.çeşitliözelliklerden birkaçına birden sahip köpeklerle işe başlayıp,onların üremelerini yönlendirerek (kim bilir belki de kuşaklara ara sıra kurt veya çakal kanı da katarak) oldukça kısa sayılabilecek bir zaman içinde farklı ırklar elde ettiler.Öyle ki,Tarih Çağı'nın başlangıcında,bugün bildiğimiz (bekçi,av,süs,iş vb) başlıca köpek ırklarının hemen hepsinin ataları ortaya çıkmıştı.Geziler kolaylaşıp yaygınlasştıkça,evcilleştirlmiş köpekler,tecim,hatta armağan konusu olmaya başladılar.Tüccarlar,savaşçılar uğradıkları sapa köylerde görüp rastladıkları ilginç ırkları alıp besliyerek büyüttüler çağlar boyu süregelen bu işlemler sonucu bugünkü köpek ırkları ortaya çıktı.
İnsanlarla köpek arasındaki ilişki,ilk bakışta bize tek yanlı ve yalnızca insanın yararlandığı bir ilişki gibi görünebilir;insan lar köpeklerden.sürülerini güttürmekten,terliklerini getirtmeye kadar pek çok işte yararlanırlar.Oysa daha geniş kapsamda değerlendirilirse ,bu ilişkide eşitlik ve denge olduğu pekala ileri sürülebilir.Herşeyden önce köpeklere özel tabak içinde sunulan hazır besin,av peşinde koşma zorunluluğuna göre pek büyük bir kolaylık olsa gerekir.Ama köpekler için en önemli yarar,insan ların yaratıp geliştirdikleri çevre ve ortamı paylaşıp bu çevre ve ortamdan yararlanmaktır.Sayıları yıldan yıla artan evcil köpekler insan larla aynı çevreyi paylaştıklarından dolayı yaban akrabalarına göre çok daha rahat ve güvenli bir yaşam sürebiliyorlar.İnsan lar ile köpekler arasındaki yakınlığın niteliği;insan lar ile köpeklerin birlikte çalışmaları,karın doyurmaları,oynamaları,hatta uyumaları,aynı şeylere sevinip kızmaları,birbirlerine karşı sürekli olarak uyumlu davranmaları... İşte bütün bunlar,iki farklı tür arasındaki bağlılığa gerçek bir "Symbiose-Ortak Yaşam" özelliği kazandırmış bulunuyor.
Gerçi günümüzde köpeklerin Ren geyiği kovalayıp yakalamak gibi geleneksek görevleri yavaş yavaş kayboluyor;ama buna karşın iki tür arasındaki ilişki hiç kuşkusuz sürecek hatta güçlenecektir;insan ile köpek arasında insan yönünden yaklaşık 400,köpekler yönünden yaklaşık 4.000 kuşaktan buyana gelen bağlılık boyunca,insanlar gerçekten pek değişik köpek tipleri yetiştirdirdiler.Ancak köpeklerin önemli bir özelliği;lnsanlara karşılık vermedeki "içtenlikleri ve çeviklikleri" hep korundu.
Gerçekten de insan lar öteden beri birkaç köpek yavrusu arasından birini seçerken,her zaman için kendilerine karşı uyumlu davranmaya hazır olduğunu "hal diliyle" en çok belli edeni ararlar.Çünkü ister avlanmada,ister saklı esrarı bulmada,ister sırf "can yoldaşlığı" yapmada yararlanılsın,en iyi köpek bizim isteklerimize en çabuk ve eksisksiz uyan köpektir.
Köpeklerin zekası, bağlılıkları,özverileri ile ilgili pek çok öykü dilden dile söylenir,gazetelerde,dergilerde,kitaplarda yazılır.bütün bu öyküler,köpeklerin bizim istek ve buyruklarımızı anlayıp,onlara uyabilme yeteneklerinin kanıtıdır.Kısacası,köpekler insanlara karşı diğer evcil hayvanlardan çok daha duyarlıdırlar.Hatta bazı kişiler,köpeklerinin kendilerine bir takım insanlardan daha çok anlayış gösterdiklerini ileri sürerler.
Öyleyse köpeklerin insanlar arasındaki yaşamlarının geleceği çok parlak olsa gerekir.Çünkü köpekler tüm bu özelliklerini atalarımızın "Mezolitik Çağ" sonrası verdikleri yaşam savaşını nasıl kolaylaştırmışlarsa,bugün de bizlere çağımızın "ruhsal bunalım labirentlşeri" arasında arasında yol bulmada öyle yardım edebilecek durumdadırlar.Nitekim gerek halkın ağzından,gerekse hekimlerden duyulan öğütlere göre yalnızlık,çevreden kopma,iç sıkıntısı vb gibi ruhsal bunalım ve rahatsızlıkları önlemenin ve gidermenin en kolay yolu,iyi yetiştirilmiş bir köpeğin can yoldaşlığıdır.

Murat Boz - Uçurum Yangın var albümünü dinle - 2008



src="http://www.dailymotion.com/swf/x5y13o&related=1"
allowscriptaccess="always" allowfullscreen="true" width="420"
height="258">


Murat Boz

Kıraç Yıkık Video Klip İzLe-Kıraç Yıkık Şarkısı-Kirac Yikik Dinle

.

Serdar Ortac - Nefes 2008 Yeni Albüm Video Klip İzLe-Serdar Ortaç 2008 DinLe-Kraltv Video Klipleri



Emrah - Ruhundayım




Ayse Hatun Önal





Ayse Hatun Önal
Ayse Hatun Önal
Gündemdeki konuyla baslayalim... Kaya Çilingiroglu ile Nice'te tatil yaptin mi?


Bu çikan dedikodulari telefondan ögrenip sok oldum. Hemen bütün gazeteleri aldim ve inanamadim. Ben Kaya Çilingiroglu ile ayni uçakta oldugumu bile bilmiyordum. Bu tarz haberlerin çikmasinin sebebi, benim hiçbir zaman sevgilimi alip da iste sevgilim dememem. Bu yüzden yanimdaki herkesi sevgilim saniyorlar. Ilk kez hayatimda birini sevgilim diye basinin karsisina çikardim ama ondan pisman oldum. Bundan sonra sadece evlenecegim kisiyi basina tanitacagim.


Peki, neden Nice'e gittigini inkar edip Amsterdam'a gittigini söyledin?


Ben kimseye Amsterdam'a veya baska bir yere tatile gidecegimi söylemedim. Onlar öyle yazmis. Bu benim özel hayatim, nereye tatile gidecegimi kimseye söylemek zorunda degilim. Kimseye hesap vermek zorunda da degilim. Benim tatil masrafimi onlar mi karsiliyor ki, nereye gittigimi, kiminle gittigimi söyleyecegim.


Bu dedikodular yüzünden Hülya Avsar sana kizar mi?


Hülya Avsar'in böyle bir dedikoduya inanacagini sanmiyorum. Göründügü kadariyla onlarin mutlu ve güzel giden bir iliskileri var. Bence insanlar onlarin evliligini ve beni yipratmaya çalisiyorlar ama bunu basaramayacaklar.


Tanimadigin Kaya Çilingiroglu için ne düsünüyorsun?


Kaya Çilingiroglu bizim milli enistemiz... Onu tanimiyorum diyemem, birkaç kez ayni ortamda bulunduk ama yakin arkadas olup, sohbet edip telefonlastigimizi söyleyemem. Ben insanlarla karsilastigimda selamlasiyorum ama her konustugumla sevgili olmuyorum.


Peki Kaya Çilingiroglu ile birlikte olsaydin bunu açiklar miydin?


Böyle birsey kesinlikle olmaz.. Evli erkekler benim hayatimda yer alamaz. Üstelik bir de bu insanin mutlu bir evliligi ve çocugu varsa hayatta olmaz...


Sen Kadir Inanir ile olan iliskini de hep saklamistin...


Kadir Inanir ile de kesinlikle birlikte olmadim. Kadir Inanir da zaten aramizda birsey olmadigini açiklamisti. Ayrica Kadir Inanir ile bir iliski yasasaydim bunu saklamazdim. Elele çikar basina poz verirdim.


Islerinden çok asklarinla gündeme geliyorsun, bu durumdan rahatsiz misin?


Asklarimla gündeme gelmem beni de sasirtiyor. Menajerimle bile sevgili oldugumuz yazildi. Yakinda babami bile tanimayip 'Ayse Hatun Önal'in yasli sevgilisi' diye yazacaklar.


Çok kisiyle adin çikti, hepsi yalan miydi?


Hayatimda çok fazla iliski yasamadim, daha çok uzun süreli iliskilerden yanayim. Iki yil süren bir iliski yasamistim. Ondan ayrildiktan sonra 5 aylik bir iliskim oldu. Iliskilerim de inatçiligim yüzünden bitti. simdi uzun bir süre kimseyle iliski yasamak istemiyorum. Ben daha biten iliskimin üzüntüsünü yasarken bu dedikodular beni çok üzdü.


Hayalindeki erkek tipini ögrenebilir miyiz?


Benim belirli bir tip erkegim yok. Hiç belli olmaz, kimsenin begenmedigi, çirkin bir erkege bile asik olabilirim. Askin ve sevginin pazarligi olmaz, bir anda hiç düsünmedigin insana gönlünü kaptirabilirsin. Ama benim tercihim, temiz, bakimli, yakisikli ve uzun boylu erkeklerdir. Bunlar da genellikle hep esmerdir...


Peki son olarak yeni meslegin sarkiciligin nasil gittigini sormak istiyorum...


Albüm için hazirlaniyorum. Yakinda stüdyoya girecegim. Repertuar çalismalari sürüyor. Serdar Ortaç, Aysel Gürel ve Metin Arolat ile çalisiyorum. sarkicilikta çok iddialiyin. Pop tarzinda bir albüm yapiyorum. Kendimi tamamen isime verdim. Özel yasantima dikkat etmeye çalisiyorum. sarkicilik ugruna gelen dizi ve program tekliflerini de kabul etmiyorum.


Saka ile Karışık - Sadri Alışık

Filmin Adı: Saka ile Karışık - Sadri Alışık
Açıklama: Saka ile Karışık Filminin Konusu : Hikayemiz Tophane'de namuslu, tövbekar serserilerin, berduşların keyif çattığı bir meyhanede başlıyor. Müdavim akşamcılardan Çift Uskur Hulusi Reis'in anlatımıyla sevimli serseri Ofsayt Osman'ın hikayesine tanık olmaya davet ediliriz :"Bu film yenik, ezik ve beceriksiz bir gencin hikayesidir..." Bu sosyete kızlarının hepsinin de mantar olduğu, İstanbul şoförlerinin hepsinin de hızlı gittiği...çatlak, patlak, delik de deşik, kambur, kör, lanet manet hepsine bakılıp da mastor çek ilen neşeli şarkıyı da Osman, Osman Ezik yani bilinen adıyla Ofsayt Osman söylemektedir. Osman, hayatı boyunca hiç gol atamamış, hiçbir işi rast gitmeyen, çevresindekilerce sevilen ama bir o kadar da dalga geçilen, kaybetmeye alışmış ama "Allah büyük be, bir gün bakacak yüzüme" diyebilen bir adamdır. Yeri gelince beylik laflar eden Osman, kendisini ezmeye çalışan herkesin yanında hemen önünü ilikleyen titrek bir adam olmaktadır. Bildiğin ezik... Osman'ın belki de sonunda gole gideceği yol iki zengin Adanalı iş adamının bahsi ile açılacaktır. Hüsrev Ağanın kızı Zühre ile Ferhat ağanın oğlu Sarı Ökkeş yurt dışından dönmektedir. Sarı Ökkeş, Zühre'ye kör kütük aşıktır. İki ağa ise birbirine düşmandır. Aşk laftan anlamayacağından Ferhat Ağa, Hüsrev Ağanın kızını istemeye gider. Atışırlarken ortaya çıkar ki ne Ferhat ağanın ailesinde iki yüz okka kaldıran hamal vardır ne de Hüsrev ağanın sülalesinde Toroslar'da kırk kişi soymuş bir Eşkıya. Bahse tutuşurlar ve olaylar gelişir... Sadri Alışık : Ofsayt Osman Filiz Akın : şarkıcı kız Filiz Ajda Pekkan : dolandırıcı Hulusi'nin karısı Ayla Vahi Öz : Cellat Nuri Efgan Efekan : serseri rolü yapan yazar ve romancı Kemal Tuncer Kadir Savun: Adanalı zengin Hüsrev Ağa Aziz Basmacı : Adanalı zengin Ferhat Ağa Hüseyin Baradan : dolandırıcı Hulusi Nubar Terziyan : Emniyet Müdürü Çolpan İlhan : Hüsrev Ağa'nın gazeteci kızı Zühre Hasan Ceylan : serseri Ali Niyazi Vanlı : kaçak serseri Zeki Tüney : serseri Ali Seyhan : serseri Mehmet Ali Akpınar : serseri Muammer Gözalan : Noter Haydar Karaer : Meyhane sahibi serseri Selahattin İçsel : Gol kararı veren hakim Asım Nipton : Savcı Muzaffer Yenen : Doktor konuk oyuncu Hulusi Kentmen : Çift Uskur Hulusi Reis, anlatıcı Yapım : 1965